Margarin ve Rafine Yağların Türkiye Hikayesi (Dr. J. Budwig’in kanserin temel sebebidir dediği MADDELER!)

Ömer Özkaya

Margarin ve Silahlı Kuvvetler 

Fransız İmparator Napolyon, kimyagerlerin katılabileceği bir yarışma düzenler. Amaç, fakir halkın satın alabileceği kadar ucuz, tereyağının yerini tutabilecek bir kimyasal ürün bulmaktır. Fransız kimyager Hippolyte Mege-Mouries, “oleomargarin” adını verdiği maddeyi keşfederek yarışmayı kazanır.

Sütsüz katı yağın üretilmesi Avrupa çiftçilerini zora sokar. Amerika’nın bazı eyaletleri, margarin satışını kanunlarla sınırlar ve margarine, tereyağından kolayca ayırt edilebilmesi için, pembe boya koymak mecburiyeti getirilir. Bu uygulama çeşitli şekillerde başka ülkelerde de gözlenir. Mesela 1960’lı yıllara kadar bazı ülkelerde, tereyağı taklitçiliğinin önüne geçmek düşüncesiyle, margarinin sarı olması yasaktır. İkinci Dünya Savaşı sebebiyle Avrupa’da erkek nüfusun azalmasıyla, çiftçilik ve hayvancılık biter, margarinin önünü sonuna kadar açılır.

Savaş’tan hemen sonra hormonlu, sentetik gıda sanayiinin temeli önce zihinlerde atılır. Hem Türkiye’de ve hem de dünyada bu konuda, dönemin “Yeni Fitne Merkezi ABD” mahreçli şu görüşler dolaşıma sokulur:

“Yeryüzündeki tabiî kaynaklar, bu sür’atli nüfus artışına kafi gelemeyeceğine göre ne gibi tedbirler almak lazımdır? Âlimlerin bulduğu çare şudur: İnsanlar, yiyecek maddelerini mevcut bitkilerden ve hayvanlardan elde etmenin imkânsızlığını idrâk etmelidir. Ziraat artık modası geçmiş bir usûl olarak addedilmelidir. Eskiden tamamen ziraâte dayanmak zorundaydık. Artık buna ihtiyaç yoktur. Kimya endüstrisi, harikalar yaratabilecek kudrete erişmiştir. Halen yediğimiz bitkiler de bir senteze dayanmaktadır. İşte bu bitkileri teşkil eden maddeler, laboratuvarlarda pekâlâ elde edilebilir. Üstelik, tabiî gıda maddelerinden çok daha sıhhi bir şekilde meydana getirilebilir.” (Milliyet Gazetesi – 09.05.1955, Sayfa 4)

Kimya endüstrisinin, bitkilerin -dolayısıyla Yaratıcı’nın- ürettiğinden “daha sağlıklı” gıda maddeleri üretebileceğini ileri sürerek Allah’ın da üzerinde bir güç iddiasında bulunan bu ve benzer bilgiler gazetelerde halka endüstriyel yağı ve gıdayı kabullendirmek maksatlı dolaşırken, İstanbul Bakırköy’de, % 80’i yabancı (İngiliz-Hollanda) sermayeli ve bir Türk bankası ortaklığıyla bir margarin fabrikası çoktan inşaa edilmiştir. Yıllık 4 bin ton üretim kapasiteli tesisin açılışını Cumhurbaşkanı Celal Bayar yapar. Adı “Türk Limited Şirketi” olan 5 Milyon lira sermayeli şirketin sadece % 20’si Türk’tür, 4 milyon lirası (% 80) yabancılara aittir ve kârlarının % 80’ini yurtdışına çıkarmalarına da çıkarılan özel bir kanunla müsaade edilmiştir.

Bir süre sonra da bu şirketin ilk reklamları gazetelerde yayınlanmaya başlanır. Aylardan Ramazan ayıdır. Anne-baba ve iki (!) çocuktan müteşekkil bir aile sofra başındadır. Reklamın ana mesaj cümlesi “İftar sofrasının zevkini arttırınız” dır. Arka fonda da bir cami silüeti görülmektedir! Reklamın bir köşesinde ise, 1 kg margarindeki kalorinin, et, süt ve yoğurttan kaç kez daha fazla bulunduğu ilan olunmaktadır. Aynı firmanın bir başka reklamında ise “…. margarini yuvanızın hakiki dostudur” denmektedir.

Ve bir anda 200.000 bin senelik en faydalı gıda Tereyağı sözde bilim adamları ve TIP mensupları sayesinde zararlı oluvermişti. Para uğruna bilimin, haysiyetin, doğruluğun satıldığı bir dünyamız vardı artık.

Tüm çabalara rağmen bizde hayvani yağlara itibar daha fazladır. Evlerde halis sütten üretilmiş tereyağ ve sâde (hayvansal) yağ tercih edilir. İyi de bu fabrika nasıl ayakta kalacaktır? Silahlı Kuvvetler yetişir imdada! Ülkemizde Batılılar’ın inşaa ettiği anlayış nazarında, “Her eski şey, kötüdür ve her yeni şey, iyidir” ve Silahlı Kuvvetler de zaten buna çoktan iman etmiştir. Tam bu günlerde gazetelerde şu ilan görülür: “Milli Savunma Vekaleti 1. Nolu Satın Alma Komisyonu Başkanlığı’ndan… Askeri birlikler ihtiyacı için cins ve miktarı yazılı 10 bin kg. margarin satın alınacaktır. İsteklilerin…” (Milliyet, 21.01.1954 – Sayfa 8) Devam eden günlerde de gazete sayfaları Silahlı Kuvvetler’in ve Kamu’nun margarin alım ilanlarıyla doludur.

Sonuç:: Türkiye’de margarin sanayii varlığını Kamu’ya ama özellikle Silahlı Kuvvetler’e borçludur.
Yaşasın Marshall Proğramı, Yaşasın Amerika, Yaşasın Silahlı Kuvvetler!

REKLAM

‘’Yağlar tüm canlı formların canlılık fonksiyonlarının, büyümenin ve güneşi kullanabilmenin hâkim şartıdır. Yanlış yağlarla (rafine yağlar) tahrip edilmiş bir insana vitamin, mineral, iz minareller, vs. ile yardımcı olabilme imkânı yoktur. İnsanlara yardımcı olmak istiyorsak, vücuttaki tahribatın sebeplerini (rafine yağlar) görmeliyiz.’’ Dr. Johanna Budwig’in KANSER Problem ve Çözümü isimli eserinden tercüme!

KAYNAK:

http://www.gidahareketi.org/Margarin-Ve-Silahli-Kuvvetler-883-yazisi.aspx