Vücudun Asit – Baz Dengeleri ve Hastalıklar – 2

Devam etmekte olan bu yazı serimizde akut – kronik – dejeneratif hastalıkları anlamaya çalışıyoruz.

Vücudun Asit – Baz Dengeleri ve Hastalıklar – 1 yazımızda İnsan vücudunun en mühim sıvısı olan kanın normal pH değerlerinin 7.35 ile 7.45 arası olduğunu, bu rakamların ekstrem durumlarda 7.3 ile 7.8 arası değiştiğini ve bu ekstrem değerlerin altında ve üstünde bir hayatın mümkün olmayacağını ifade etmiştik.  

Anlaşılan o ki aldığımız gıdalar sindirim sistemi tarafından parçalanıp vücuda kazandırılırken vücudun asit – baz dengelerini olumlu veya olumsuz etkilemektedir.

  • Yendiğinde vücutta asit üretimine sebep olan gıda grubuna “asit üretken gıdalar”
  • Yendiğinde vücutta baz (alkalin) üretimine sebep olan gıda grubuna “baz üretken gıdalar”
  • Yendiğinde vücutta asit veya baz üretimine sebep olmayan gıda grubuna da “nötr” gıdalar diyoruz.

Yukarıda görüldüğü gibi, bilhassa kanın pH değerlerinin neredeyse sabittir. Ekstrem durumlarda bile bu pH değerlerinin neredeyse değişmediği görülmektedir. Kanın pH değerlerinde oluşacak sadece 0.5 miktarında bir oynama hayatın devamını imkânsızlaştırıyor.

Alınan gıdaya bağlı olarak sürekli asit akımına uğrayan vücudun pH değerlerinin korunması gerekmektedir. Bunun için de bu vazifeyi üstlenen vücudun tampon sistemlerinin (baz rezervlerinin) sürekli bakımlı olması gerekmektedir. Bu bakım yapılmadığında vücut, vücudun mühim bölgelerinde kullanılan (depolanmış) mineralleri (bazları) bulundukları yerlerden çekmeye başlayacaktır. Bu minerallerin bu şekilde kullanılması, önüne geçilmediğinde, vücutta birçok arızaya sebep olacaktır. Kemik erimesi, diş çürümesi, saç dökülmesi, cildin ihtiyarlaması, …, gibi.

Bilinmesi gereken mühim bir husus: Gıda alımı, gıdanın içerisinde bulunan asit ve baz mineraller sebebiyle vücudun pH değerlerine etki yaptığı gibi, gıdanın türüne bakılmaksızın vücudun her hücresinde enerji üretimi maksatlı gıda işlenirken de metabolizma artığı olarak karbonik asit te (H2CO3) üretilmektedir. Aslında oldukça agresif olan karbonik asittin mevcut tampon maddeler tarafından bağlanması (nötr hale getirilmesi) gerekmektedir. Bunun başarılı biçimde yapılabilmesi vücudun baz rezervlerinin sürekli yeterli miktarda baz minerallere sahip olmasına bağlıdır.

Bundan sonrası da bu zararsız hale getirilmiş artıkların hücreden ve vücuttan dışarı taşınma sürecidir. Bu taşınma uzun yollardan geçer ve artıkların bir kısmı bu yollarda takılı kalır. Bazen de artıkların taşınması mümkün olmadığından geçici depolarda depolanır.

Ne yazık ki bu geçici depolama çoğu kez sürekli depolanmaya dönüşmektedir. Buna sebep olan ise vücudun işleyebileceğinden fazla asite maruz kalmasıdır. Yani asit üretken ağırlıklı bir beslenme, stres, çevre kirliliği, hareketsizlik vücudu asite boğmaktadır. Bu asit ve asit artıklarının depolanması vücut için kirlenme, çöplüğe dönüşme demektir.

Sonuç:

  • Her türlü hastalık ve
  • Şişmanlık (Sadece yağlar değil, vücutta depolanmış metabolizma artıklarından oluşan bir çöplük).

Bütün bu gerçekler, vücudun asit – baz dengelerinin korunmasının önemini gösteriyor. Bu dengeleri bozan gıdadan, stresten, kirli ortamdan, hareketsizlikten ve aşırı ağır bedensel çalışmadan da (ağır spor da dahil) uzak durmak gerekmektedir.

Şimdi gıdalarla aldığımız temel asit ve baz minerallere bakalım:

Temel asit mineraller Kükürt, Fosfor, Klor, İyot ve Silisyumdur.

Asit minerallerin karşıtı olan temel baz mineraller Sodyum, Potasyum, Kalsiyum, Magnezyum ve Demirdir.


REKLAM:


Devamını okumak için tıklayın lütfen. Vücudun Asit – Baz Dengeleri ve Hastalıklar – 3

Hasan Yılmaz